Bugün duyarsızlık üzerine bir yazı yazmak istedim. Duyarlılığın önemi hakkında konuşmak günümüzde belki biraz ilgi çekmeyebilir. Çünkü neredeyse bitmek üzere olan bir duygu üzerine konuşmak yanlış olur. İş yerlerinde, evlerde bir duyarsızlık söz konusu… Bazen ne kadar sinirli olduğumuzu, gereksiz olaylara vermemiz gereken tepkilerden fazla oranda tepkiler verdiğimizi düşünüyorum. Burada sinirli bir toplumun birey olarak bize ne zararlar getireceği konusunda konuşmak isterim. Gergin bir toplumda sakin bir birey olmak ayrı bir başarıdır. Dolmuşta, metrobüste her nerede olursak olalım ( eğer yeteri kadar sosyal bir insan isek) sürekli bir gerginlik ile karşılaşabiliriz. Bunun yanında duygusal bir insansak her şey değişebilir…
Sinirli insanlar var ve bunlar ama az ama çok sizi etkiliyorlar. Aynı şekilde zorluklara olumlu bir şekilde yakşalabilen birisini gördüğümüzde moralimiz düzelebiliyor. Küçük bir bakıştan bile mutlu olabilen insanlar varken, bunca durgunluğa ve suskunluğa gerek mi var? Duyarlılık, belki de mutlu olabilmenin ilk basamağıdır. Sokağınızda miyavlayan bir yavru kediye süt vermek ve bu davranışınızın kimsenin görmediğini bilmek ve ayrıca kimseye söylememek o duyguyu içinde yaşamak ve onu saklamak ve kısa bir sonra unutmak bile sizi hayata bağlar. Hayata bağlamak mı? Bağlanmak mı? Benim için çok ilginç. Hayata bağlanmak yapabileceğim en son şeylerden biri. Duyarlı biri olmak güzel, iyi niyetli olmak mükemmel. Karşınızdaki insan öyle mi, sizin kadar duyarlı birisi mi?..
Belki tamamen duyarlı ve iyi bir insan karşısındaki insanın vasıflarını düşünmeden tüm iyiliklerini yapar. Ancak en çok kendi yorulur. Bu karşılık sız ve çok güzel bir hizmettir.
Şimdi konu dışına çıkıyor gibi olmayacağız lakin ben insan psikolojisinin duyarlılık ve ölüm üzerine etkisini anlatmak isterim. İnsan psikolojisi şeytan ile sürekli bir savaş içersinindedir. Şeytan ona her zaman kötü bir insan olmasını söyler. Kulağına fısıldar lakin bunu şeytan dayatamaz, emredemez hiç bir şekilde bizim yerimize fiiliyata geçemez. Ancak sürekli fısıldar, yapabileceği en fazla derecede vesvese budur. İnsanoğlu sürekli bir çıkmaz içindedir. Sürekli şeytan ile savaşır, şeytan sizi kazandıktan sonra sizi serbest bırakır. Ancak bunu sizin tam olarak kendi başınıza kötü bir insan olduğunuz zaman yapar. Kötülük direksiyonu sizdedir ancak şeytan her zaman yan koltukta oturur. Siz doğru yola girmek istediğinizde kulağınıza fısıldar, direksiyonu hiç bir şekilde elleyemez ama sürekli kulağınıza fısıldar, demiştik yapabileceği en büyük şey budur. İnsan’a Allah tarafından verilen duyguların yönetimi tamamen bizim elimizdedir, bunu kullanabilmek de irademiz ile ilgilidir.
İrade… Tüm sorular ve tüm bu soruların cevabı iki kelimede kesişiyor, “İrade” ve “Niyet”… Yapılan her davranışta, insanoğlu çıkmaza girer ise bu iki anahtar kelimeden birini kullanmalıdır, söz konusu davranışta, “Niyet” Neydi? Davranış ile amaçlanan şey neydi? İstenmeden yapılan davranışlar ise neden irade kontrolden çıktı? Sorular, çıkmazda olan bir insanı çıkmaza sürüklemez. Sorular korkunç gözükebilir, sizi korkutabilir. Ancak sorular çıkmaza sürüklemez, sizi eğer uçurumda olacak kadar ciddi bir durumda iseniz, size dalını uzatabilir. Yıllarca harcanan belki “boşa harcanan zaman” ‘lara da acınabilir. Burada yapılabilecek en doğru şey, kendini sorgulamaktır. Kendinizi sorgulayın… Bu belki ölümü hatırlatır, belki hesap vereceğiniz o büyük günü hatırlatır belki sizi çok korkutur ama siz her zaman “Siz” olun ve hiç bir zaman kendinizi kaybedip uçurumlara sürmeyin, o elinizdeki direksiyonun hakimiyeti her zaman sizde, bunu unutmayın…
Mesut Yıldırım