Organizma ve Çevre İlişkileri

Organizma

Genel anlamda “canlı varlık” demektir. Psikoloji için, yani dar anlamda ise, yalnızca insanı ifade etmektedir.

Çevre

a. Doğum Öncesi Çevre

Ana rahmini ifade eder. Güvenli, dış çevre olumsuzluklardan korumalı, gelişmeyi sağlayıcı koşullar taşır.

b. Doğum Sonrası Çevre

I. Fizik Çevre

Ses, ısı, ışık, koku, tat gibi duyu organları ile algılanan çevredir. Organizmanın gelişmesi arttıkça, dış çevre uyumları da artar.

II. Sosyal Çevre

Daha karmaşıktır. Organizmanın düşünsel, bilişsel ve en çok da duygusal yetenekleri açısından önem taşır. Okul, aile, arkadaş grupları gibi insanlar arası ilişkilerden doğan unsurlar sosyal çevreyi oluşturur.

Duyum ve Algı

Organizma çevresiyle sürekli etkileşim halindedir. Bu etkileşim çevreden gelen uyarıcıların organizmayı etkilemesidir.
Uyarıcı
Organizmayı harekete geçiren dış ya da iç etkenlere denir. Duyumun olabilmesi için uyarıcıya ihtiyaç vardır.

a. Duyum

Organizmanın uyarıcı tarafından uyarılmasıyla gerçekleşen fizyolojik bir süreçtir. Duyum duyu organları tarafından beyne iletilir. Duyumun gerçekleşmesi birtakım şartlara bağlıdır:

  •  Uyarıcı kaynağının bulunması
  •  Sağlam duyu organlarına sahip olunması
  •  Uyarıcıyı ileten ortamın olması
  •  Sağlam beyin ve sinir sistemi
  •  Uyarıcı şiddetinin duyum eşikleri arasında olması
Duyum Eşiği

Organizmanın uyarıcıları alabilme sınırıdır. insan organizması, kendini çevreleyen enerjilerin hepsine dayalı değildir. Örneğin insan kulağı 20 – 20000 frekanslı sesleri duyar. işte bir organizmanın, bir uyarıcıyı fark ettiği nokta duyum eşiğidir. iki duyum eşiği vardır.

a. Alt Duyum Eşiği
Duyu organlarınca farkedilebilen en hafif uyarılar sınırıdır.

Örnek;
Kulak, saniyede 20 titreşimli sesleri duyar, daha alt titreşimleri
duymaz.
b. Üst Duyum Eşiği
Uyarıcıların alınabileceği en üst sınırdır.
Örnek;
Kulak, saniyede 20000 titreşimli sesleri duyar, daha fazlasını duymaz.
Farklılaşma Eşiği: Organizmanın, uyarıcının şiddetindeki değişmeleri fark edebilme sınırıdır.
Örnek;
20 kurabiyenin bulunduğu bir tabakta 2 kurabiye alındığında aradaki kurabiye farkı anlaşılamayabilir. Fakat beş kurabiyenin bulunduğu bir tabaktan 2 kurabiye alındığında fark hemen belli olur.
Uyum
Organizma içten ve dıştan gelebilecek uyarıcılara karşı sağlıklı durumunu sürdürmek zorundadır. Buna uyum denir.
Yetersiz Uyarılma
Her organizma, çevresiyle uyumunu sürdürme ve yaşamını devam ettirebilmesi ve gereksinimlerini karşılayabilecek etkinliklerde bulunabilmesi için normal uyarılara gereksinimi vardır. işte organizmanın normal davranışına yetmeyecek kadar az uyarılmasına “yetersiz uyarılma” denir.
Bir uyarıcının bir uyarım oluşturması için şiddetinin ne olması gerektiği kesin bir biçimde saptanamaz. Bu gibi durumlarda bir uyarımın varlığı bir organizmanın davranışta bulunup bulunmamasıyla anlaşılır. insanın içinde bulunduğu durumlar yeter güçteki uyarıcıları almamızı engeller.
Örneğin, çok heyecanlı ve hareketli bir film izleyen biri, yanına gelen arkadaşının ayak seslerini duymayabilir ve yine kendisini görmeyebilir.
Örnek;
Karnı acıkan birisi, karnını doyurmak için harekete geçerse, açlığının onu uyardığı anlaşılır. Yetersiz uyarılma sonucunda ya hiç bir davranış gerçekleşmez ya da ölçülemeyecek kadar az bir davranış oluşur. Yetersiz uyarımlarla karşı karşıya kalan organizmanın organları işlevlerini yitirirler ve çevreye uyumsuzluk başlar. Süreç uzarsa gerilim giderek artar.
Aşırı Uyarılma
Yetersiz uyarılmaların aksine, organizmaya etki yapan uyarıcıların şiddetinin normalin üzerine çıkması organizmanın aşırı uyarılmasına neden olmaktadır. Bir organizmanın
normal davranışta bulunması için gerekenden fazla uyarılmasına “aşırı uyarılma” denir.
Örnek;
Çok şiddetli gürültü, ışık ya da başka fiziksel uyarıcılar, çok acıkmak, susamak vb. fizyolojik dürtüler, aşırı düş kırıklığı, güvensizlik gibi psikolojik etkiler aşırı uyarılmalara neden olurlar.
Organizmada aşırı uyarılmaların sonunda gerilim artar. Bu gerilim uzarsa, organizmanın akıl sağlığı bozulur.
Dengelenme (Homeostasis)
Yukarıda görüldüğü gibi yetersiz uyarılma organizmanın işleyişini, aşırı uyarılma ise sağlığını bomakta. Her iki duğrumda organizmada gerilim yaratmakta ve davranışları bozmakta.Aşırı ve yetersiz uyarımların yarattığı dengesizliği, yine organizmanın kendi iç etkinlikleriyle düzenini korumasına dengelenme denir. Bir başka deyişle, organizmanın kararlı bir iç çevre yaratmasına “dengelenme” veya Homeostasis denir.

Örnek;
Soğuk bir kış gününde, ya da yaşanılan çok şiddetli bir korkuyla kan basıncının düşmesi sonucundakanda oksijen azalması sonucu vücudun ısısı azalır. Organizma kendi iç etkinlikleriyle karaciğerdeki depolanmış şekerin bir bölümünü kana karıştırarak ısının normal durumuna gelmesi için gerekeni yapmaya çalışır. Bu bir dengelenmedir.
Algı
Duyumun yorumlanıp anlamlı bütünler halinde getirilmesidir. Algının gerçekleşebilmesi için önce duuym gereklidir. Algı duyumdan sonra gerçekleşir. Her uyarıcı aynı şekilde duyumsanır, ama aynı şekilde algılanmaz.
1. Algıyı Etkileyen Unsurlar
a. Algıda Seçicilik
Dikkatin bir nesne veya konu üzerinde yoğunlaşarak diğer uyaranlara kapalı tutulmasıdır.Algıda seçiciliği etkileyen iç ve dış etkenler söz konusudur. Algıda Seçiciliği Etkileyen Faktörler
Algıda seçiciliği ya da dikkatin çekilmesini etkileyen faktörler iç kaynaklı ve dış kaynaklı faktörler olmak üzere iki bölümde ele alınır.
Dış Faktörler
Dış faktörler uyarıcıdan kaynaklanan etkenlerdir. Uyarıcının şiddeti ve büyüklüğü: Uyarıcılar içinde büyük ve şiddeti fazla olanlar öncelikle algılanır. Örneğin şiddetli bir patlama, bir sayfada koyu ve büyük harfle yazılı bir kelimeyi hemen farketmemiz. Tekrar: Tekrar eden uyarıcılar daha fazla dikkat çeker. Örneğin bir kişinin bir kelimeyi sürekli söylemesi, bir tele- □
vizyon reklamında sürekli çıkan reklam dikkat çeker. Tutum: Tutumlar algıda seçicilik üzerinde etkilidir. Örneğin; alkol içilmesine karşı olan bir kişinin dikkatini kapalı bir ortamda alkol içenlere yöneltmesi.
Tuhaflık: Günlük yaşamda alışılmışın dışında, garip olarak karşı karşıya kaldığımız uyarıcılar daha çok dikkat çeker.
Değişiklik: Bir ortamdaki değişiklikler ya da ani değişiklikler dikkati daha çabuk çeker. Örneğin sürekli takım elbise giyen birinin bir gün spor kıyafetini giymesi daha çabuk dikkat çeker, sarışın bir bayanın saçlarını kızıla boyaması. Hareketlilik: Hareketli uyarıcılar, hareketin uyarıcılara oranla öncelikli dikkat çeker. Örneğin; herkesin oturduğu bir salonda birinin kalkıp gitmesi hemen dikkat çeker.
İç Faktörler
Bireyden kaynaklanan etkenlerdir. İlgi: Uyarıcılar içinde organizmanın ilgilerine uygun olanlar öncelikle algılanır. Örneğin; ÖSS'ye hazırlanan bir öğrencinin ÖSS ile ilgili haberlere hemen dikkat eder.
Meslek: Kişinin sahip olduğu meslek algıda seçiciliğe neden olmaktadır. Örneğin aynı filmi izleyen ile tiyatrocu filmdeki farklı olay ve konulara dikkat eder. Bir doktor gözdeki sarılığı başkalarından önce algılar.
Güdü ve ihtiyaçlar: Uyarıcılar algılanırken gereksinimlere uygun uyarıcılar algıda seçiciliğe neden olur. Örneğin; aç bir kişi caddedeki diğer dükkanlara oranla lokantalara
daha çok dikkat eder.
Tutum: Tutumlar algıda seçicilik üzerinde etkilidir. Örneğin; alkol içilmesine karşı olan bir kişinin dikkatini kapalı bir ortamda alkol içenlere yöneltmesi.
Beklenti: Beklentiler algıda seçiciliğe neden olabilir. Örneğin; çocuğunun okuldan dönmesini bekleyen annenin her kırmızı kazaklı çocuğu kendi oğlu sanması.
b. Algıda Değişmezlik
Nesnelerin içinde bulundukları koşulların değişmelerine karşın yine eski biçimlerinde algılanmasına, algıda değişmezlik denir. Örneğin; çok uzaktaki bir ev, küçücük görünmesine karşın, yine büyük bir ev olarak algılarız.
 Algıda değişmezlik üç şekilde gerçekleşir:
I. Büyüklük Değişmezliği
Önceden bildiğimiz bir nesnenin gözden uzaklaştıkça görüntüsünün küçülmesine rağmen biz onu hep eski haliyle algılamamız büyüklük değişmezliğidir.
Örnek;
Havadaki bir kuş gibi görünmesine rağmen biz onu gerçek boyutuyla algılarız.
II. Renk Değişmezliği
Bir nesne günün değişik saatlerinde veya ışığın geliş durumuna göre farklı renkte görünmesine rağmen biz onu hep eski rengiyle algılamamız renk değişmezliğidir.
Örnek;
Deniz, güneş batarken pembe tonlarda görülmesine rağmen algı düzeyinde hep mavi olarak algılarız.
III. Biçim Değişmezliği
Bir nesneye hangi açıdan bakılırsa bakılsın onu hep aynı biçimde görmemiz biçim değişmezliğidir.
Örnek;
Kare şeklindeki bir masaya, değişik açılardan baktığımızda farklı biçimde görürüz ama algı düzeyinde hep kare şeklinde algılarız.
NOT: Algıda değişmezliğin gerçekleşmesi, o nesnenin daha önceden tanınmış ve algılanmış olmasına bağlıdır.
c. Algı Organizasyonu-Algıda Bütünlük
Algılanan uyarıcıları tek tek nesneler değil de anlamlı bütünler halinde belirli bir düzenleme yaparak, bütünleştirerek algılarız.
Algı organizasyonu iki öğeden oluşur:
1. Şekil-Zemin Algısı
Algılanan her nesne belirli bir ortam veya zemin üzerinde algılanır. Nesnelere anlam verirken, onları içinde bulundukları ortamla anlamlandırırız.

Resim

Yukarıdaki resimde sarı zemin üzerindeki yeşil okları ya da yeşil zemin üzerindeki sarı okları görürüz.
2. Algısal Gruplama
Zihnimiz kendi işleyiş biçimi içinde uyarıcıları bir bütünü oluşturacak algılara dönüştürür.
Algısal Gruplama İlkeleri
a. Benzerlik
Birbirine benzer olan uyarıcılar, şekiller bir arada bir bütün olarak algılanmasıdır. Örneğin; bir futbol maçında iki takımın oyuncularını forma renklerinden dolayı ayırabiliriz.
Şekildeki yıldızlar ve karelerler benzerlikten dolayı, yatay olarak dizilmiş biçimde algılanır
yildiz kare
b. Yakınlık
Birbirine yakın olan nesnelerin birlikte bir bütün olarak algılanmasıdır. Şekildeki yıldız ve kareler bu kez yakınlıktan dolayı düşey olarak dizilmiş biçimde algılanır.
yildiz

c. Süreklilik
Uyarıcılar birbirinin peşi sıra geliyorsa birbirine bağlı bir bütün olarak algılarız. Yandaki noktaları tek tek görmeyip birbiriyle kesişen çizgiler olarak algılanır.
x

d. Tamamlama
Bütünlüğü bilinen nesneler, sonradan eksik olarak da görülseler, eski tam şekliyle algılanmasıdır.

sekillerAlgi

1. İllüzyon
Psikolojik illüzyon

Nesnel olarak geerçekliği olan bir uyarıcının farklı bir biçimlerde algılanmasıdır. Bütün normal insanlarda görülür.
Fiziksel ve psikolojik illüzyon olarak ikiye ayrılır.
a. Fiziksel İllüzyon
Uyarıcının içinde bulunduğu fiziki şartlardan kaynaklanan bir yanılmadır. Bütün insanlarda aynı şekilde görülür. Örneğin; yarıya kadar su ile dolu bir bardağın içine düz
bir çubuk bırakırsak, çubuğu kırık gibi algılarız ya da ufukta yer ile göğü birleşiyor gibi görürüz.

ray

Tren raylar üzerindeki sarı çizgiler farklı uzunlukta gibi görünseler de aynı uzunluktadır.

yamuk

A -B ve C- D doğruları farklı uzunlukta gibi görünseler de aynı uzunluktadır.
b. Psikolojik İllüzyon
içinde bulunan psikolojik durum nedeniyle var olan nesnenin yanlış algılanmasına denir. Örneğin; yılandan korkan bir kişinin halının üstündeki kalın bir ipi yılan sanması ya da bir çiftçinin ağaç köklerini fare zannetmesi
NOT: Fiziksel illüzyon çevre koşullarından kaynaklanır. Bu nedenle herkeste aynı yanılgıya yol açarken psikolojik illüzyon bireyin psikolojik durumundan kaynaklandığı için herkeste farklı görülür.
İllüzyonla Hallüsinasyon Arasındaki Farklar

  •  illüzyonda uyaran vardır, hallüsinasyonda yoktur.
  •  Fiziksel illüzyonda aynı uyarıcılara aynı yanılma, psikolojik illüzyonda aynı uyarıcıya benzer yanılmalar görülürken, hallüsinasyonda olmayan şeyler duyulur, görülür.
  •  illüzyon normal insanlarda görülürken, hallüsinasyon anormal bir durumun göstergesidir.

3. UYARILMA İHTİYACI VE GÜDÜLENME

Organizma yaşamını sürdürebilmesi için kendi ihtiyaçlarından haberdar olmak zorundadır. Organizmanın uyarılmaya ihtiyacı vardır. ihtiyaçları karşılayan davranışları
başlatan başlıca güçler güdü, dürtü ve içgüdülerdir.
a. Güdü (Motiv)
Organizmanın ihtiyacını giderme doğrultusunda etkinlik göstermesi eğilimine güdü denir. Güdü, istekleri, arzuları, gereksinimleri, dürtüleri, ilgileri kapsayan genel bir kavramdır. Güdülerin iki önemli işlevi vardır. Biri organizmayı uyarıp harekete geçirmek, diğeri organizmanın davranışını belli bir amaca yöneltmektir. Organizmayı davranışa iten gereksinimlerine “güdü” (motiv) denir. Organizmayı davranışa iten pek çok güdüler vardır.Örneğin; açlık, susuzluk, cinsellik ve annelik gibi fizyolojik güdüler. Toplumsal ilişki kurma, toplumsal onay arama, toplumsal yer kazanma, güvenlik, başarma, merak gibi toplumsal güdüler.
Fizyolojik ve Sosyal Güdüler
a. Fizyolojik Güdüler
Fizyolojik güdüler tüm canlılarda vardır. Organizmanın ihtiyaçların giderilmesine hizmet ederler. Bunlar açlık, susuzluk, cinsellik, annelik, korunma, oksijen ihtiyacı, dinlenme, uyuma vb. ‘Birincil güdüler' olarak da bilinirler.

  •  Organizmanın varlığını ve soyunu sürdürme gereksiniminden doğarlar.
  • Bu gereksinimler doyurulmadığında organizmanın dengesi bozulur.
  • Bütün canlılarda bulunur.
  • Öğrenmeden daha çok doğuştan gelmişlerdir. Fizyolojik güdülerin bu özelliğine bakarak diğer güdülerden ayırmak için dürtü kavramı kullanılmaktadır. Fizyolojik dürtüler içinde en güçlü dürtü annelik dürtüsüdür.

b. Sosyal Güdüler
Benliğin savunulması ve diğer insanlarla ilgili güdülere sosyal güdüler denir. ikincil güdüler olarak da bilinirler. Belli başlı sosyal güdüler
1. Güvenlik gereksinimi
Temelini canlı kalmak, sağlıklı yaşamak ve gelişmek güdülerinden alır. Sevmek, sevilmek, iyi gelir sahibi olmak biçiminde görülür.
2. Bağlılık gereksinimi
Birine ya da gruba bağlanma gereksinimidir. Her insan, varlığını sürdürebilmek için bir toplumsal gruba ait olmak zorundadır.
3. Saygınlık gereksinimi
Toplumda belli bir yere (statü) sahip olmak ve itibar görme isteğine dayanır.
4. Özgürlük ve özerklik gereksinimi
istediği gibi davranma, bağımsız olma, kendi davranış kurallarını koyma isteğine dayanır.
F izyolojik v e Top lumsal Güdülerin Karşılaştırılması

  • Fizyolojik güdüler canlı varlığın yaşamasına, sosyal güdüler ise bireyin benliğini, statüsünü, güvenliğini korumasına yardım eder.
  • Fizyolojik güdüler doğuştan gelir, sosyal güdüler ise sonradan öğrenilir.
  • Fizyolojik güdüler evrenseldir, sosyal güdüler, bireyden bireye, toplumdan topluma değişir.
  • Fizyolojik güdüler ilk yaşlarda etkin ağırlıkta iken, sosyal güdüler ileriki yaşlarda güç kazanırlar.
  • Fizyolojik güdülerle, sosyal güdüler arasında önemli önemsiz ayrımı yapılamaz. içinde bulunulan durum önceliği sağlar.

b. Dürtü
Organizma için gerekli olan bir ihtiyacın karşılanması için duyulan istektir. Örneğin; su içme isteği, yemek yeme isteği vb.
c. İçgüdü
Doğuştan gelen ve öğrenilmeyle değişmeyen bir türün bütün bireylerinde ortak olan içsel güçlerdir. Herhangi bir canlı türünün öğrenmeden yaptığı yaşama uyum sağlayıcı
ve sürekli olan davranışlar içgüdüseldir. Örneğin; kuşların yuva yapması.
d Güdülenme (Motivasyon)
Organizmanın dürtü ya da ihtiyaçların etkisiyle hazır hale gelerek amaca yönelik davranışta bulunmasına ve sonra rahatlamasına güdülenme denir.

4. , ALIŞKANLIK, HEYECAN

a. Refleks

Doğuştan gelen basit tepkilerdir. Otomatik davranışlardır.
Çoğu kez çevreden gelen ani tepkiye karşı organizmanın
gerçekleştirdiği tepkidir.

b. Alışkanlık

Genellikle öğrenme ile oluşurlar. Alışkanlığın oluşabilmesi için az ya da çok bir süreye ihtiyaç vardır.

c. Heyecan

Duygusal yaşantıda açık bir sarsıntı yaratan ve bazı fizyolojik belirtilerle ortaya çıkan psikolojik bir olaydır. Her motiv heyecan yaratmaz. Heyecan olabilmesi için ani, kuvvetli ve normal hayatın akışına aykırı özellikte olması gerekir. Organizmada görülen değişiklik; kan dolaşımı, kalp vurum sayısı, solunum sayısı artması, kan basıncı ve beden sıcaklığının da yükselmesi gibi. Heyecan hoş durumlarda olabileceği gibi nahoş durumlarda da karşımıza çıkabilir.

ÖRNEK:Bir koşucunun, antrenman sahasına giren köpekten kaçarken 100 metreyi 10 saniyede koştuğu, antrenörü tarafından kaydedilmiştir. Ama bu koşucu daha önce katıldığı
yarışmalarda aynı mesafeyi hiçbir zaman 12 saniyenin altında koşamamıştır. Koşucunun 100 metreyi 10 saniyede koşması, aşağıdakilerden hangisiyle açıklanabilir?
A) Alışkanlıkların terk edilmesi zordur.
B) Bazı stresler başarıyı engeller.
C) Herkesin koşucu olma potansiyeli vardır.
D) Öğrenilmiş çaresizlik hedeften uzaklaştırır.
E) Güçlü motivler enerjiyi artırır.
2008 ÖSS
ÇÖZÜM: Köpek, bu soruda kişideki koşma motivini artırıcı bir etki sağlamıştır.
Yanıt E

ÖRNEK: İtalyan soylusu, denizi hiç görmemiş birinin şaşkınlığına tanık olmak istemiş; taşralı, yoksul bir halatçıyı alıp Napoli Körfezi'ne götürmüş, Körfeze vardıklarında, gökle denizin o kocaman, muhteşem mavi gülüşünün buluştuğu yerde yoksul halatçı, gözünü gemi direkleri, zincirleri, halat ve palamarlar yığınının ortasına dikmiş. Yüzü keyifli bir şaşkınlıkla aydınlanmış ve dayanamayarak “Ne çok halat var!” diye haykırmış.
Bu parçada halatçmm tepkisi aşağ>dakilerden hangisiyle ilişkilendirilebilir?
A) Algıda seçicilik
B) Algıda örgütlenme
C) Algı yanılması
D) Algıda değişmezlik
E) Algıda bütünlük
2008 ÖSS
ÇÖZÜM: Kişinin pek çok uyaran arasından belli nedenlerle belli uyaranları algılaması, algıda seçicilik olarak adlandırılır.
Yanıt A
ÖRNEK: Bir dükkânda alışveriş yaparken bir genç kız yanıma gelip elindeki bardakları göstererek “Anne, bunları alıyorum iyi mi?” dedi. Yüzüme bakınca da “Pardon, şapkanızdan
dolayı sizi annem sandım.” diyerek uzaklaştı. Bu genç kızın içine düştüğü yanılgı  aşağıdakilerin hangisinden kaynaklanmaktadır?
A) Gözleyerek öğrenme
B) Olumsuz aktarım (negatif transfer)
C) Sezgisel öğrenme
D) Koşullanmanın sönmesi
E) Uyarıcı genellemesi
2007 ÖSS
ÇÖZÜM: Parçada verilen örnekte genç kız, şapka uyarıcısını annesine genellemiştir.
Yanıt E
ÖRNEK: Masaya bakıyorum açmış çiçekler görüyorum. Aynı yerin fotoğrafını çekiyorum. Fotoğrafa baktığımda ise çiçeklerin dışında saksıyı, masa örtüsünü, saksının dibinin kireçli,
örtünün de düzensiz olduğunu fark ediyorum.
Parçada anlatılan durumda aşağ>dakilerden hangisinin rolü yoktur?
A) Algı alanı
B) Algıda örgütlenme
C) Şekil-zemin ilişkisi
D) Algı yanılması
E) Dikkat
ÇÖZÜM: Dikkati özellikle belli bir uyarıcıyı algılamaya yöneliktir. Verilen örnekte dikkatin rolü yoktur.
Yanıt E
ÖRNEK: iki arkadaş bir kentin kalabalık kaldırımlarında yürüyormuş. Ansızın bir tanesi olduğu yerde durup yanındaki “Duyuyor musun? Bir ağustos böceği ötüyor.” demiş. Arkadaşı
şaşkın, dikkatle çevreyi dinlemiş. “Ben duymuyorum; ama bu gürültülü trafikte zaten nasıl duyulabilir, imkânsız değil mi?” diye sormuş. Ağustos böceğini duyan, “Ben bir zooloğum, nasıl duymam!” yanıtını vermiş.
Bu parçada anlatılanlar, aşağıdakilerden hangisinin algı üzerindeki etkisi örnektir?
A) ilgilerin
B) Gereksinimlerin
C) Uyarıcı şiddetinin
D) Algı yanılmasının
E) Uyarıcının tekrarlanmasının
2006 ÖSS
ÇÖZÜM: ilgilerimiz, algılarımızın yönünü ve niteliğini belirler. Neye
ilgiliysek, öncelikle onunla ilgili uyarımları algılarız.
Yanıt A
ÖRNEK: Bir grup arkadaşıyla lokantaya giden bir genç, aç olmadığı halde, arkadaşlarının yediği yemeklerin kokusundan ve görüntüsünden etkilenerek kendisi de yemek yemiştir.
Bu örnek, tok bir insanrn yemek yemesinde aşağıdakilerden hangisinin etkili olabileceğini göstermektedir?
A) Gereksinim düzeyinin
B) Dış uyarıcıların
C) Öğrenmenin
D) Beden yapısının
E) Beklentilerin
1998 ÖSS
ÇÖZÜM: Kişi aç olmadığı halde dış uyarıcıların etkisiyle yine de yemek yemiştir.
Yanıt B
ÖRNEK:– Yerin altında giden ulaşım araçlarından yararlanan bireylerden bazıları, istasyonda yön belirten levhalar olmasa nereye gideceklerini bilemeyeceklerini söylemektedirler.
– Otoyolda ya da geniş bir ovadaki düz bir yolda araba kullanan bazı sürücüler, hızlarını kestiremediklerinden yakınmaktadırlar.
Kişilerin bu örneklerde karşılaştıkları sorunlar, aşağıdakilerden hangisiyle en iyi açıklanabilir?
A) Bellek zayıflığı
B) Zekâ düzeyinde farklılık
C) Olumsuz alışkanlık
D) Algılamada ipucu eksikliği
E) Aşırı güdülenme
ÇÖZÜM: Bazen uyarıcıların şiddetini algılaması tam olarak gerçekleşmez; çünkü bu algıyı sağlayacak veriler yoktur.
Yanıt D
ÖRNEK: Araba kullanan sürücülerin, karşıdan gelen aracın hız ve mesafesini algılamaları farklıdır. Bir araştırmada kamyon sürücülerinin otomobil sürücülerine göre hızı daha düşük,
mesafeyi daha uzun olarak algıladıkları tespit edilmiştir. Bu durum kamyon sürücülerinin ağır tonajlı kamyon kullanmalarına ve genellikle yavaş gitmelerine bağlanmıştır.
Bu parçaya dayanarak, aşağıdaki yargılardan hangisine ulaşılır?
A) Bilinen nesnelerin biçimi, hangi açıdan bakılırsa bakılsın aynı algılanır.
B) Hareketli nesneler, hareketsiz nesnelerden daha fazla dikkat çeker.
C) Şekiller bulundukları zeminden daha önde algılanır.
D) insanların algıları yaşadıkları koşullardan etkilenir.
E) ilgiler, istekler ve gereksinimler algıları etkiler.
1997 ÖSS
ÇÖZÜM: Algılarımızı etkileyen çok sayıda unsur vardır. Yaşam koşullarımızda bunlardan biridir. Parçada örneklendirilen de budur.
Yanıt D

bahar yayınevi uyarı
Sınavlara Hazırlık Arama Robotu
YGS & LYS TEOG KPSS TUS KPDS Ehliyet Sınavı PMYO JANA

Seçim esnek olup ilgili alanları seçiniz, Örneğin ehliyet sınavı için branş olarak matematik seçmeyiniz :)